30 Kasım 2010 Salı

Buddha 'nın sevdiğim bir tavsiyesi

Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun

Dengeli Beslenme Planı


Dengeli ve Sağlıklı Beslenme Kuralları Nedir
Dengeli Bir Beslenme (sağlıklı beslenme) Planı Hazırlamak
Dengeli beslenme planı, size neyi hangi saatte yemeniz gerektiğini söyleyen kesin bir plan değildir. Bu plan, sizin kan şekerinizi kontrol etmenize ve uygun kiloya ulaşıp onu korumanıza yardımcı olan, geniş fakat iyi organize edilmiş bir stratejidir.
İyi bir beslenme planı, aynı zamanda sizin üç temel besin kaynağı (protein, yağ, karbonhidrat), vitaminler ve mineraller arasında sağlıklı bir denge kurmanızı sağlar.
Dengeli Beslenmede Besin Piramidini Kullanın
Besin piramidi, sağlıklı ve dengeli beslenmeniz için size yardımcı olan bir rehberdir. Beslenirken sağlıklı seçimler yapabilmeniz için size yardımcı olur. Beslenme piramidinin altı bölümünün her biri, günlük besin ihtiyacınızın bir bölümünü gösterir.
Her besin çeşidinden de almak önemlidir. Alacağınız besinlerin büyük bölümünü alttaki geniş bölümünden daha küçük bölümünü de üstteki küçük bölümden seçmeye çalışmalısınız.
Dengeli Beslenme için Diyetisyeninizden Tavsiye Alın
Doktorunuz veya diyetisyeniniz, sevdiğiniz yemekleri kullanarak dengeli bir beslenme planı hazırlamanızda yardımcı olabilir. Bu beslenme planı sizin hayat tarzınıza göre oluşturulacaktır. Diyetisyeniniz, gıda ürünlerinin etiketlerinde yazan bilgileri anlamanıza yardımcı olabilir. Bu etiketleri okumayı alışkanlık haline getirmeniz faydalı olacaktır. Diyetisyeniniz, sağlıklı yemek tarifleri ve besin planlamanızda kullanabileceğiniz diğer materyalleri bulmanıza yardımcı olabilir.
Alışveriş Yapmak ve Yiyeceklerin Etiketlerinin Okunması
Alışveriş yaparken yiyeceklerin içeriklerinin yazılı olduğu etiketleri okuyun. Etiketleri okumak sağlıklı yiyecekleri seçmekte size yardımcı olacaktır.
Dengeli Beslenme için Yağlı Besinleri Azaltın
Yağ alımını azaltmak, diyabetli olsun ya da olmasın sağlıklı beslenebilmek isteyen herkes için son derece önemlidir. Yağlardan alınan kalorinin, günlük kalori ihtiyacının %30’unu geçmemesi gerekmektedir. Yiyeceklerin etiketlerinde, ürünün ne kadar yağ içerdiği veya toplam kalorinin ne kadarının yağlardan sağlandığı bilgileri bulunmaktadır. Yemeklerinizi planlarken kullanabilmeniz için, etiketlerdeki bilgileri doğru anladığınızdan emin olun.  Unutmayın ki, bir gram yağ, aynı miktarda karbonhidrat ya da proteinin iki katından biraz fazla kalori içermektedir.
Dengeli Beslenmede Et, Balık ve Peynir
Et, balık ve peynir alırken yağ miktarlarını kontrol edin. Yağ oranı düşük ürünleri tercih edin. Ürün %10’dan daha fazla yağ içermemelidir.Eğer daha yağlı bir ürün seçtiyseniz, küçük porsiyonlar yemelisiniz.
Dengeli Beslenmede Ekmek ve Tahıllar
Ekmek ve tahıl ürünlerinin lif ve şeker miktarlarını kontrol edin. Lif oranı yüksek, şeker oranı düşük ürünleri tercih edin. Yüksek lifli ekmekler, 100 gr’da 6 gr’dan fazla lif içermektedir.
Liflerin suda çözünen ve çözünmeyen iki çeşidi vardır. Suda çözünen lifler, karbonhidratların emilimini ve kana geçişini geciktirir. Böylece yemekten sonra kan şekerinin artışı gecikir. Çavdar ve yulaftan yapılan ekmekler, suda çözünen lifler açısından zengindir. Suda çözünmeyen lifler ise kabızlığı önlemek açısından size yardımcı olabilir. Beyaz ekmek ve mısır gevreği, suda çözünmeyen lifler açısından zengindir.
Dengeli Beslenmede Tereyağı, Margarin ve Sıvı Yağlar
Bu ürünleri kullanacaksanız içerdikleri yağın kalitesini göz önüne almalısınız. Bitkisel yağları kullanmak, doymamış yağ oranının yüksekliği açısından daha sağlıklıdır.  Zeytinyağı ve ayçiçek yağı, yemek pişirmede ya da salatalarınız için idealdir. Tereyağı kullanmak isterseniz ekmeğinize çok az sürerek kullanın.
Dengeli Beslenme ve Süt Ürünleri
Süt ürünlerinin, yağ ve şeker oranlarını kontrol edin. Krema ve diğer çok yağlı süt ürünlerini kullanmaktan kaçının.
Pek çok yoğurtlu ürün yüksek miktarda şeker katkısı içermektedir. Eğer yoğurdunuzu tatlı yemek istiyorsanız, doğal yoğurdun içine favori meyvenizi taze veya konserve olarak ekleyin. Eğer konserve kullanırsanız, şeker katkısı içermeyen çeşitlerini tercih edin.
Dengeli Beslenme Piramidi, Besin Dengesi
DENGELİ BESLENME KURALLARI
Yiyeceklerinizi haftalık olarak planlayın. Böylece alışveriş yaparken, abur cubur satın almaktan kurtulabilirsiniz. Asla süpermarkete aç gitmeyin. Eğer insanlar tok karnına alışverişe giderlerse, besin değeri daha yüksek yiyecekler alıyorlar. Abur cuburdan da uzak duruyorlar.
Hayatınızda akılcı bir beslenme rejimi her zaman olmalı. Kilo vermeyi ertelemeyin. Eğer hızla kilo veremediyseniz, hayal kırıklığına uğramayın. Keza çok çabuk kilo kaybederseniz, yeme alışkanlıklarınızı değiştirmeniz imkansız. Herhangi bir tatlıyı yemeden veya bisküvi paketini açmadan önce kendinize sorun, "Ben gerçekten aç mıyım" eğer cevabınız olumluysa, on dakika bekleyin ve bu soruyu tekrar sorun.
Daha hareketli olabilmek için hayatınızda, beslenme rejiminizde değişiklik yapmaktan kaçınmayın.
 Bir günlük tutun. Hem ne yediğinizi, hem de ruh halinizi kaydedin. Eğer istemediğiniz halde yemek yiyorsanız, bir dakika sonra kendinizi kontrol altına alabilirsiniz. İradeyi kullanmak, dakikalarla başlar, saatlik, günlük, haftalık, aylık... sürelerle devam eder. Daima geriye dönüp kendinizi kontrol edin..
Geçmişi değiştiremeyebiliriz ama gelecek için şansımızı deneyebiliriz.
Hiçbir zaman neden kilo vermek istediğinizi unutmayın. Sıkıldığınızda veya diyet yapmaktan yorulduğunuzda eski fotoğraflarınıza göz atın. Ve her verdiğiniz kiloda kendinizi nasıl hissettiğinizi hatırlayın. Değişimin zamanla ve sabırla olacağını hep aklınızın bir köşesinde bulundurun.
Yeryüzündeki hiçbir yiyecek, sizin kendinizi zayıf hissetmenizden daha lezzetli olamaz.
Eğer istemediğiniz halde yemek yiyorsanız, bir dakika sonra kendinizi kontrol altına alabilirsiniz. İradeyi kullanmak, dakikalarla başlar, saatlik, günlük, haftalık, aylık... sürelerle devam eder.
Artık biliyorum ki, doğru seçimler yaparsam, zayıflayabilirim. Her an şu soruyu soruyorum: "Buna ihtiyacım var mı, gerçekten onu yemeyi istiyor muyum?
Sosyal zorunluluk olarak, bir partiye gidiyorsunuz, ne yiyeceğinizi de planlayın
Eğer yemek yemek istemiyorsanız, yemek yiyebileceğiniz bir yere gitmeyin.
Her zaman ölçülü olun. Porsiyonlarınız küçük olsun.
Eğer bir açık büfe ile yüz yüze iseniz, hemen salata bölümüne gidin ve tabağınızı salatayla doldurun. İkinci kez gittiğinizde kendinizi tok hissedeceksiniz ve daha fazla kontrol edebileceksiniz.
Yemeğe başlamadan önce bir bardak su için ve bu sırada düşünün, "Şu anda yemek yiyorum ama hedeflediğim kilodan uzaklaşıyorum." Kendi kendinizle yapacağınız tartışmalar işe yarayacak.
Bol sebze, Az yağ, Bardak bardak su... .
Her yemekten sonra dişleriniz fırçalayın. Ağzınızdaki temizlik duygusu sizin bir kaç saat acıkmanızı engelliyor.
Bilinçli bir şekilde yemek yiyin. Yavaş olun. Ağzınıza götürdüğünüz her lokmaya dikkat edi

29 Kasım 2010 Pazartesi

KAHİNLİK


Kâhinlik (kehanet), çok eski uygarlıklardan beri var olan bir uzmanlık alanı olup, kısaca, meydana gelecek olayları birtakım yöntemlerle önceden bilmeye çalışma olarak tanımlanır. Eski uygarlıklar içinde kâhinlik çalışmalarına önem vermemiş bir uygarlık hemen hemen yok gibidir.Antik Yunan’da kâhinlik Kâhinlik uygulamaları içinde en bilinenleri, antik Yunan’daki ve okült bilgilerinin büyük kısmını Etrüskler’den ve bir kısmını da eski Yunanlılar’dan almış Romalılar’daki uygulamalardır. Antik Yunan’da kâhinlik çalışmaları özellikle Apollon tapınaklarının bulunduğu orakl merkezlerinde yoğunluk kazanmıştı. Eski Yunanca’da kehanet anlamına gelen mantika doğal ve yapay olarak ikiye ayrılırdı: Oneirokritai (haberci rüyaların yorumu), manteuma veya orakl (transa dayalı hikmetli sözler ve bunlardan anlam çıkarma), egkoimesis (istihare) ve nekromansi (bedensiz varlıklardan bilgi alma) doğal mantika içinde yer alırdı. Yapay mantika ise fallardan oluşurdu.

Roma uygarlığında kâhinlik Romalılar birçok alanda olduğu gibi, kâhinlik çalışmalarını da Etrüsk kültürüne borçludurlar. Eski Roma kâhinliğindeki üç önemli terim signa (çeşitli yollarla gelen ilâhî mesajlar) , omina (içerdiği ilâhî mesajı anlamak için anlam çıkarılan insan sözü) ve prodigia’dır (kendilerinden anlam çıkarılan olağanüstü doğa olayları). Signa’lar ex caelo (gök işaretleri), signa oblativa (kendiliğinden gelen işaretler) ve signa impetrativa (dinleme yoluyla anlaşılabilen işaretler) olmak üzere üç gruba ayrılırdı. Eski Roma kâhinlerine göre, bir insana veya bir topluma ilâhî bir mesaj verilmek istendiğinde bu mesaj herhangi bir insana da herhangi bir zamanda söylettirilebilirdi (omina). Önemli olan bu sözleri anlayabilmek, iyi yorumlayabilmek, yani mesajı almasını bilmekti. Prodigialar’dan cansız doğadakilere portentum ve ostentum, canlı doğadakilere de monstrum derlerdi. Etrüskler’de en tanınmış kâhinlik türlerinden ikisi gözlemlenen kuş uçuşları ve yıldırımların analitik yorumuydu.

Türk-İslam kültüründe kâhinlik
 Şamanist inisiyasyondan geçmiş veya sufilik terbiyesiyle büyümüş eski kâhinler, kendilerine bir sorunla ilgili olarak, danışmak üzere gelenlere bildikleri bir şey varsa konuşur, bilmedikleri veya sakıncalı gördükleri konularda asla konuşmazlardı; ayrıca verdikleri bilgi için en ufak bir maddi veya manevi karşılığı kesinlikle kabul etmezlerdi. Halk arasında ermiş,evliya gibi çeşitli adlarla zikredilen bu zatlar, 21.yy.’a doğru yerlerini yavaş yavaş bu işi ehil olmayanlara terk etmişlerdir.

Kâhinlik yöntemleri  Kâhinlik yöntemleri şöyle sınıflandırılır:
1-Psişik yöntemler:
İstihare yoluyla alınan mesajlar ve yorumlanması
Haberci rüya yoluyla alınan mesajların yorumlanması
Sezgi yoluyla alınan mesajlar ve yorumlanması
Vizyon yoluyla alınan mesajlar ve yorumlanması

2-Maddi yöntemler (divination)Gözlemler:
Astrolojik gözlemler ve verilerin değerlendirilme ve yorumları
Nümerolojik gözlemler ve verilerin değerlendirilme ve yorumları
Olayların (omen) gözlemi ve gözlemlerden sentez ve muhakeme yoluyla sonuçlar çıkarılması

Fallar
Nostradamus, Mother Shipton (Shipton ana) ve Edgar Cayce Batı’nın en ünlü kâhinleri arasında sayılırlar.

(daha fazla bilgi için www.kontejyan.com u ziyaret ediniz.)

28 Kasım 2010 Pazar

Proaktif Kişilik

Bob Nelson “Hayattaki en büyük hata bir başkası için çalıştığını düşünmektir,” der. Proaktif çalışanlar, yeni liderlerin ihtiyaç duyduğu, işini kendi işi gibi benimseyen, görev tanımının sınırlarını aşmaya hazır, yaptığı işi daha iyi yapabilmek için değişimi zorlayan ve katma değer üreten kişilerdir.Starbucks’a  yılda 100 milyon dolar kazandıran Frappuccino içeceği California’lı bir dükkan yöneticisi tarafından bulunmuştur. Bir başka şirkette her akşam bütün çalışanların bilgisayarlarını kapatmasını öneren bir çalışan şirkete yılda 268,000 dolar kazandırmıştır.

Proaktif kişiler, her bireyin  kendisine bir hedef koyacak ve bu hedef doğrultusunda sebatla çaba gösterecek zekaya, cesarete ve güce sahip olduğuna inanırlar.

Proaktif bireylerin bir başka özelliği kendi gelişimlerinden kendilerinin sorumlu olduğuna ilişkin inançlarıdır. Onlara göre hayatı belirleyen dış etkenler değil, kişinin seçimleridir.  Proaktif kişi gerçeklerle yüzleşmeye hazırdır. Olumsuz durumlarda hatayı kendinde arar ve  başkalarını ya da koşulları suçlamaktan kaçınır. Proaktif kişinin sorumluluk duygusu, geleceğe ve olayların akışını ve gidişini değiştirmeye yöneliktir.  Problemin nedeni, ister kendisi ister başkaları olsun, o problemin çözümüne odaklanır. Olumsuz sonuçlar karşısında geçmişe odaklanarak kendini suçlamak, olumlu sonuçlar karşısında da başarının tümünü kendinden bilmek proaktif kişinin sorumluluk duygusuyla bağdaşmaz.

Proaktif bireyi yönlendiren bir değerler sistemi vardır. Proaktif kişi değerlerinin  farkındadır ve eylemlerini bu doğrultuda kendisi seçer ve belirler.

Proaktif kişinin vizyonu vardır. Belirli hedeflere ulaşmak için uğraşmak hayatı anlamlı kılar. Sürekli gelişmeye inanır ve bu yönde uğraşır. Kendi kendilerine bir misyon yüklemişlerdir.

Proaktif davranışın temel öncüllerinden biri proaktif kişiliktir. Proaktif kişilik koşullar ne olursa olsun kişisel inisiyatif almaya eğilimli olmakla ilgili kalıcı bir kişilik özelliğidir. Böyle bir kişilik, şartlar tarafından çok kısıtlanmaz ve ortamda değişikliğe yol açar. Proaktif kişiliğin, iş performansı, strese dayanıklılık, etkili liderlik, kurumsal inisiyatiflere katılma, ekip performansı, ve girişimcilik gibi pek çok önemli bireysel ve kurumsal sonuçla olumlu bir şekilde bağlantılı olduğu saptanmıştır.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Kadim Uzaylılar (History kanalından)

 Kadim uzaylılar:  History Kanalı, çeşitli kültürlerde ve çağlarda insanlıkla etkileşime giren dünya dışı varlıkların tarihsel kanıtını inceleyen bir seri belgesel yaptı. Belgesel Zacharia Stitchen, David Hatcher-Childress, Jorge Luis Delgado, Graham Hancock, David Wilcox, Michael Cremo, Dr Robert M. Schoch, Eric Von Daniken, John Van Auken, Robert Bauvel ve birçok başka insanlar röportajları içeriyor. Konular kayıp şehirler, Atlantis, Lemurya, Piramitler ve Sfenks, kadim uzay araçlarının hiyeroglifleri, 150,000 yıl önce altın madenciliğinin arkeolojik kanıtı, Anunnaki, Yucatan Piramitleri, Kristal Kafatasları, Titicaca Gölü, Tiahuanaco ve kadim haritalar. 




Ancient Aliens- 2012-HD

The 10th Planet

Did Ancient Aliens Visit Earth

History Channel Documentary : Ancient Aliens


26 Kasım 2010 Cuma

Farkındalık Becerileri

Farkındalık becerileri birer teknik olarak düşünülebilir. Bunlar:

a) Yargısızlık
b) Mesafe koyma 
c) Serbest bırakma 
d) Şimdiye odaklanmak
e)Kabullenme 

Bu Farkındalık becerilerinin yani tekniklerinin öğrenilmesi depresyon, obsesyon (takıntı), panik atak, stres, fobi gibi rahatsızlıklarının tedavisinde çok yararlı olmaktadır. Ancak bunların öğrenilmesi özel teknikler gerektirir...

 Yargısızlık 

“Yanlış ve doğru davranmayla ilgili fikirlerin ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşacağım.” Mevlana Celaleddin Rumi

“Zihin berraklaştığında engellerde ortadan kalkar. Yenmek ve yenilmek, ben ve diğerleri, yanlış ve doğru gibi kavramlara dayanan yorumları bir kenara bırakırsınız.” Zen Ustası Yuanwu

Farkındalık, şimdiki ana odaklanarak ve anlık yaşantıları yargılamadan gözlemleyerek elde edilebilir. Yargılarla düşünmek farkında olmadan, otomatik olarak yapılan bir şeydir. Farkındalık, deneyimleri değerlendirmeden ve sınıflandırmadan oldukları gibi görebilmeyi sağlar.

İnsan zihni, düşünceleri, duygularına hatta bedende hissedilen duyumları değerlendirme eğilimindedir. Düşünce ve duygulara iyi, kötü, yanlış, hoş, berbat gibi etiketlerle yaklaşır. Bu zihnin otomatik bir davranışıdır.Bazı psikolojik rahatsızlıklarda ise, kişilerin kendi deneyimleriyle ilgili yargıları önemli bir rahatsızlık kaynağı haline gelebilir. Örneğin, Panik Atak veya Panik Bozukluğu’nda, terleme ya da nefes darlığı gibi sıradan bedensel tepkiler, “tehlikeli” ya da “korkutucu” gibi yargılarla değerlendirilir. Yargılamaya verilebilecek bir başka örnek, Bulimia ya da Anoreksiya gibi yeme bozukları bulunan kişilerin kendi bedenleriyle ilgili yargılarıdır. Bu bozukluklara sahip kişiler, kendi bedenlerini, “çirkin” ya da “itici” gibi olumsuz kategorilere göre değerlendirirler. Depresyonda ise kişi kendi yaptığı her şeyi yargılar, sorgular ve eleştirir.Tüm bu yargılarsa, beraberinde pek çok olumsuz duyguyu da getirmektedir.Farkındalık, yargısızca gözlem yapmaktır. Kendi deneyimlerine ve çevresinde gerçekleşenlere, eleştirmeden, sınıflandırmadan, etiketlemeden ve yargılamadan bakabilme becerisidir.

Mesafe koyma 

Mesafe koyma, farkındalık yoluyla kazanılan becerilerden biridir. Farkındalık, kişinin duygularına ve düşüncelerine mesafe kazanabilmesini sağlamaktadır. Bir çok psikolojik rahatsızlıkta, insanların duygularla ve düşüncelerine belirli bir mesafaden bakamamaları nedeniyle sorunlar yaşadıkları görülmektedir. Örneğin, depresyondaki kişiler çoğunlukla, başarısız, suçlu ya da değersiz olduklarıyla ilgili düşüncelere kapılırlar. Panik Atak/Bozukluk, Yaygın Kaygı Bozukluğu ya da Obsesif Kompülsif Bozukluk gibi rahatsızlıkları bulunan kişiler, başlarına tehlikeli bir şey geleceğini düşünmekten kendilerini alamazlar. Bu rahatsızlıkların ortak noktalarından birisi, insanların düşüncelerini gerçekmiş gibi kabul etmeleri ve düşünceleriyle özdeşleşmeleridir. İnsanlar düşünceleriyle aralarına mesafe koymadıklarında düşüncelerinin gerçeği ifade ettiğine inanırlar. Oysa bu düşünceler, kişinin o andaki duygusal durumundan etkilenmektedir. Örneğin, kaygı bozukluğu bulunan birisi, kendisini hayati bir tehlikenin beklediği düşüncesini gerçekmiş gibi yaşamaktadır.

Düşünceler gibi, duyguların da aşırı şiddetli şekilde deneyimlenmesi, bir çok psikolojik rahatsızlıkta sıklıkla rastlanan bir durumdur. Üzüntü, öfke, korku gibi insanın doğal birer parçası olan duygular büyük bir rahatsızlık kaynağı haline gelebilmektedir. Böyle durumlarda, üzüntü ya da öfke gibi olumsuz duygular, onları deneyimleyen kişiyi kendi içlerine çekmekte ve kişi yaşantılara kapılıp gitmektedir Farkındalık yoluyla, algılanan şeylere kapılıp gitmeden onları seyredebilme becerisi kazanılmaktadır. Farkındalık alıştırması yapan birisi, kendi düşüncelerinin, ya da duygularının akışını izleyen kişi haline gelmektedir. Düşünce, duygu ya da bedensel duyumlar deneyimlerken aynı zaman da gözlemlenebilmektedir. Böylece, düşüncelerle ve duygularla, bunları gözlemleyen kişi arasında bir mesafe oluşmaktadır.

Serbest bırakma 

Serbest bırakma, duyguları, düşünceleri ve hissedilen fiziksel duyumları olağan akışına bırakma olarak tanımlanabilir. Serbest bırakma, farkındalığın diğer özellikleri olan kabullenme ve yargısızlıkla birlikte gelişen bir beceridir. Bir çok psikolojik sorun (depresyon, panik atak, obsesyon, stres, fobi gibi) , rahatsızlık veren düşünceler ve duygularla takıntılı bir şekilde uğraşılması, bunlardan kaçınmaya ya da bastırılmaya çalışılması gibi otomatik hale gelmiş tepkilerle ilişkilidir. Bu otomatik tepkiler, rahatsızlık veren deneyimleri gideremezler, çoğu kez bunların daha da şiddetlenmesine neden olurlar.Farkındalıkta, düşünceler, duygular ya da fiziksel duyumlar oldukları halleriyle gözlemlenmektedir. Farkındalık rahatsızlık veren içsel deneyimlere, tepki vermek yerine yanıt verebilme becerisini geliştirmektedir. Farkındalıkla birlikte bu deneyimlere serbest bırakarak yanıt verilmektedir.

ŞİMDİYE ODAKLANMAK 

Hepimizin başına gelmiştir. Arabayı dakikalarca sürer ancak bir süre sonra düşündüğümüzde yolun bir kısmını hiç hatırlamayız. Evden çıkarız ama çıkarken neler yaptığımızı, örneğin ocağı kapatıp kapatmadığımızı hiç hatırlamayız. Tüm bunları sanki bir otomatik pilota bağlanmış gibi yaşarız. Bir şeyleri yaparken, gerçekte ne yaptığımızın çok farkında değilizdir. Otomatik pilot zihnimizi pasif hale getirir, birçok düşünce, anı, duygu ve gelecekle ilgili planlar zihnimize doluşur. Bu düşüncelerin ve duyguların çoğu o anda yapmakta olduğumuz şeyle ilgili değildir. O anda yapmakta olduğumuz şeyle ilişkili olmayan bu duygu ve düşünce akıntısının bize pek faydası da yoktur. Zihnimize doluşan bu düşüncelerin pek çoğu ruh halimizi olumsuz yönde etkilemeye devam eder. Depresyonda olan bir kişi, çevresinde olanlar yerine bir anda kendini olumsuz düşüncelerle uğraşırken bulur. Kaygı yaşayan veya panik atak geçiren bir kişi ise, hiç aklında yokken bir anda kendini huzursuz edecek düşüncelere daldığını fark eder. Aynı şekilde takıntıları yani obsesyonları veya stres, fobi gibi sorunları olan kişide sürekli düşünceleri ve duyguları ile uğraşmaya devam eder ve o anda nelerin olduğunun farkına varamaz.Tüm bunlar istemeden içinde bulunduğumuz ruh halini daha da olumsuza çeker. Endişe ve kaygı yaratan bu düşünce akıntılarında sürüklendiğimizi hissedebiliriz. Otomatik pilottan çıkmanın yolu dikkatimizi şimdiki ana odaklamak ve şimdiki yaşantımızın farkına varmaktır. İşte buna “Şimdiye Odaklanma” adı verilir.

KABULLENME 

Farkındalık yoluyla geliştirilen en önemli kapasitelerden birisi de kabullenmedir. Kabullenme kişinin kendi içindekileri ve çevresindekileri kapsar. Kabullenme, rahatsızlık yaratan düşünceler, duygular ya da koşullarla başa çıkabilmenin alternatif bir yoludur. Kabullenme yoluyla, içsel yaşantıları reddetmen, bastırmak ya da onlardan kaçınmak yerine, bu yaşantılara yaklaşılmaya çalışılır. Bir çok psikolojik rahatsızlıkta, insanlar kabullenmekte zorlandıkları düşünceler veya duygular karşı karşıya kalmaktadır. Düşünce ve duygular gibi içsel yaşantılar dışında, fiziksel hastalıklar, maddi zorluklar, iş ya da aile yaşamındaki sorunlarda kabullenmesi güç stres kaynakları haline gelebilmektedir. İnsanlar çoğu kez, duygular, düşünceler ve diğer stres kaynaklarının verdiği rahatsızlıktan kurtulmanın tek yolunun, onları ortadan kaldırmak olduğunu düşünür. Ne yazık ki, bu stres kaynaklarının bir çoğu insanların kendi kontrolünde olmayan koşullar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Düşünceleri veya duyguları da yok etmek mümkün değildir. Dahası bunları bastırmaya ya da reddetmeye çalışmak, uzun vadede daha fazla zarara neden olmaktadır. Farkındalık, üzüntü, kaygı, endişeler, korkulardan kaçınmak yerine onlara yaklaşabilmeyi ve kabullenmeyi içerir. Kabullenmek, hoşa gitmeyen şeyleri beğenmek ya da herşeye karşı pasif bir tutum takınmak anlamına gelmezKabullenmenin anlamı, rahatsızlık verselerde, hoşa gitmeyen olaylara, kişilere, durumlara ve duygulara yer açmak ve bunlarla uzlaşabilmektir
(alıntı)

KELEBEK ETKİSİ

 Kelebek Etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki ufak değişikliklerin, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen isimdir sizin de bildiğiniz gibi… Biliyor musunuz; "Çin'de bir kelebek, bir çiçeğin üstüne konarken kanat çırptı diye Karayip adalarında fırtına çıkması olasılıklardan biridir. Bir kelebeğin kanat çırpmaları bile belli bir süre sonra atmosferin durumunu tümüyle değiştirebilir. Bu spiritüel olarak demektir ki: yaşamda öyle çok olasılık var ki, bizler varoluş yasaları içinde yapacağımız özgür seçimlerle kendimize sürekli yeni olasılıklar yaratma, düş kelebeğinin kanatlarını çırpmasıyla da yepyeni bir ortamla karşılaşma potansiyeli ile her an iç içe yaşıyoruz.

 Örneğin, kendinizi ışık işçisi gibi hissediyorsanız, ışığa yönelmeye çalışan minik bir pervanenin kendini ışıkla bütünleşip dönüştürme arzusuna benzeyen şekilde gelişme ve bütünleşme aşkı hissetmeniz normaldir. Bu dönüşümle günlük yaşamdaki görevlerinizi tam bir performans göstererek yerine getirebilir; aydınlanma, kendini geliştirme, aydınlatıcılık meşalesini sevgi ve sevinç ile taşıma özgürlüğü hissedebilirsiniz. Yüreğinizdeki kelebek kendinin dışında olanlarında da gelişimine katkıda bulunacağı için bu kez kanatlarını varoluş yasalarının en önemlilerinden bir tanesi için çırpmış olur. Gelişmek ve geliştirmek, yani Tekamül etmek ve Tekamül ettirmek.
 Bu yasa evrenin işleyiş prensibinin en temel çekirdek noktalarından biridir çünkü aksi takdirde tek bir bireyin gelişimi, tek bir ulusun gelişimi tek bir gezegenin gelişimi sözkonusu olurdu ama evren öyle bir şekilde tasarlanmış ki programı sadece gelişmek ve geliştirmek üzerine kurulu!…
 Halkalar ve zincirler birbirlerine öyle bağlıdırlar, olaylar-oluşumlar birbirine öyle bağlıdırlar ki, sizin gelişiminiz bir diğerinin gelişimini tetiklemekte veya ona bir fayda sağlamakta ve bu böyle tıpkı suya atılan bir taş gibi halka halka ilerlemektedir. Halkalar giderek, açılarak büyümekte ve karşı kıyıya kadar varmaktadır. Varoluş yasasalarının en temel prensiplerinden biri olan gelişmek ve geliştirmek, tekamül etmek ve tekamül ettirmek evrensel işlevini her yerde korur. Evrende yaratılmış olduğunu gördüğünüz canlı cansız ama bir enerji taşımakta olan her türlü şey için bunu söyleyebiliriz. Gelişmek ve geliştirmek onun ana fonksiyonudur.
 İnsanoğlunun bugüne kadar sorduğu sorularda hatta çoğu zaman benim vazifem nedir ve benzeri gibi çok sorduğu sorularının yanıtında ilk madde olarak: birinci vazifeniz gelişmek yani bireysel gelişiminizi yapmak ve geliştirmek yani diğerlerinin de gelişimine katkıda bulunmak demek mümkündür.İnsan bu birincil vazifeyi tam olarak ne kadar yeterli bir performansla ve başarıyla tamamlarsa hem kendisinin gelecek yaşamları için, hem de şu an ki yaşamı için yeni kapıların, yeni olanakların açılmasına fırsat sağlamış olur.
 Elindeki iş ne olursa olsun onu tam hakkını vererek yerine getirme potansiyeli, gerek karmik düzenler, gerek yeni yapılandırılacak yaşam biçimleri açısından faydalıdır. Sizin yaptığınız en önemli görevlerden bir tanesi bu gelişmek ve geliştirmek kapsamında aslında maddeyi geliştirmektir. Maddeyi geliştirmek yine yaşamsal fonksiyonlarınızdan biridir ve bu gezegendeki herkesi kapsar.


 Maddeyi geliştirmek 

 ” Sizler bir beden ve ruh bileşimi olduğunuza göre ruhunuzun gelişimi ile bedenleriniz yani madde dediğimiz şeyde sizinle beraber etrafınızdaki birçok alanda gelişmekte ve daha ince daha süptil enerjilere doğru ilerlemektedir. Dünya gezegeni çok ağır bir maddesel enerji alanına sahip. Onu geliştirmek sizin yaşamsal fonksiyonlarınız kapsamında, şuurlu ve bilinçli olan gruplar için bu daha da önemli bir görev haline gelmekte. Işık işçilerinin tam bir performansla başarıya ulaşması hem kendileri, hem içinde bulundukları alan içinde yaşayan canlıların gelişimleri gibi nedenler yüzünden çok önemli. Gezegen üzerindeki tüm ışık işçilerinin tam bir performansla çalışmalarının istenmesinin bir anlamı da budur.Sadece o kişilerin daha iyi olmaları değildir buradaki amaç; kendi gelişimlerini yaparken aynı zamanda bu gezegen üzerinde bir gelişime neden oldukları, katı maddesel alanların gelişimlerine fayda sağladıkları veya yapılandırılması, geliştirilmesi gereken bazı varlıkların gelişimine katkıda bulundukları ve aynı zamanda ortak şuur alanına yayın yapmak suretiyle tanımadıklara başka varlıkların da onların gelişimlerinden beslenebilmesi anlamına geldiği için ışık işçilerinden tam performans istenir. Çünkü kelebek etkisi ile bir ışık işçisi olarak sergilediğiniz sağlam ve ilkeli duruşun, sadece tanıdığınız değil hiç tanımadığınız gezegenin taa öbür ucunda yaşamakta olan varlıklara da hayrı dokunabilir.”




Kelebek Etkisi 

 ”Sizin buradaki gelişiminizin bir yansıması hangi sahillere hangi dalgaları götürür hiç bilinmez, kelebek etkisi diye anlatılmak istenen şey de budur. Evrenin küçük bir köşesinde küçücük bir kelebeğin kanat çırpması, evrenin bambaşka bir köşesinde çok büyük dalgalarla bambaşka bir olaya neden olabilir. Süre gelen halkaları izlerseniz, o olayın da nasıl geliştiğini bulma şansınız olabilir. Bu da sebep-sonuç yasasıdır. Küçücük bir hareket, küçücük bir ivme birbirine bağlı halkalar nedeniyle çok bambaşka bir olaya dönüşebilir. O yüzden sizin buradaki gelişiminiz ve ortak şuur alanına ilkeler ve prensipleri korumak doğrultusunda yaptığınız yayınlar, hiç tanımadığınız gezegenin bambaşka bir ucundaki bir varlığa çok faydalı etkilerde bulunabilir ve onun gelişimine katkıda bulunabilir.”

 Böylece de gelişmek ve geliştirmek dediğimiz varoluş yasalarından en önemlisini yerine getirmiş oluruz yani bizlerin gelişmesindeki maksadın sadece bireysel olmadığını fark etmek, üst seviyeli bir bakıştır. Buradaki önemli konu kendini aydınlatmaya aday bireylerin yeterli düzeyde gelişmeleridir. Onlar ne kadar aydınlık ve açık olurlarsa hem söylenenleri daha iyi duyarlar, hem de daha iyi anlarlar ve uygularlar, hem de onlara çok daha rahat ulaşılabilir.

 ” Böylece de daha sistemli ve programlı çalışmalar yaparak, kelebek etkilerini gezegenin pek çok yerinde yaratmak mümkün olur ve kurtarılması hedeflenen, ulaşılması beklenen bir kitleye de ulaşmayı başarmak da söz konusu hale gelir. Sizlerin ve sizler gibi çalışan grupların da katkılarıyla birlikte yürütülen evrensel ortak çalışma programlarının gerçek amaçları bunlardır. Ve o yüzden sizlerin kişisel başarılarının tek tek dahi olsa önemli nedenleri ve gereklilikleri vardır.Bütün için başarmak bugüne kadar pek tanımadığımız birlik şuurunun küçük bir yansımasıdır.”

 Genel olarak gezegende bir yılgınlık veya benzeri bir atalet duygusu sık sık izlenmekte, bunu herkese yaymak gerekmemekte ise de, çıkan genel hava zaman zaman bu olabilmektedir maalesef. Bir erteleme duygusu yani bugün yapamadım yarın yaparım, bugün şöyle oldu yarına kalsın, bugün hava sıcak, bugün rüzgar var gibi çok anlamlı olmayan bahanelerle vazifelerin ertesi güne hatta bir sonraki hatta daha bir sonraki güne ertelendiğini gözlenebilmektedir. Çevrenize daha dikkatli gözlerle bakarsanız, insanoğlunun elindeki görevi aksatmak üzere her an yeni bahaneler uydurmaya hazır olduğunu gözlerinizle görebilir, ruhunuzla hissedebilirsiniz… Bu da yeterli iç dinamiğin yakalanamaması yüzündendir.


 Yeterli iç dinamik üretmek 

 Yeterli iç dinamiğin yakalanmaması ve atalete, tembelliğe teslim oluş nedeniyle görevleri ertelemek günlük yaşam biçimi olmuş ve çeşitli bahaneler ardı ardına eklenerek erteleme çok rahat üretilir hale gelmiştir. Çünkü gezegenin ağır bir enerjisi vardır, atalete, tembelliğe müsaittir. Ama son derece ağdalı yoğun, yorgunluk yaratabilen, insanın hareket kabiliyetini kısıtlayabilen, iç dinamiğininin devamlı ayakta tutulmasını zorlaştıran bu enerjiyle, ışığa yolculuğu yaşam hedefi kabul eden, yüreği sevgi dolu ışık işçileri eğer isterlerse çok rahat mücadele edebilir ve bu girdaplara girmemeyi becerebilirler.




Motivasyonu Kaybetmemek 

 Her ne kadar daha aydınlık bir noktaya bakıyor olsanız da bazen bu tarzdaki yerlere her insan girebilir, bu enerjiye teslim olabilir, atalete düşebilir. Gezegenin etkileri de burada bir ölçüde etkendir ancak bu şekilde sadece işinizin uzamasına, geçecek zamanın daha uzun olmasına ve geçen zamanın uzun olmasıyla beraber ister istemez işlerin zorlaşmasına neden olunduğu da unutulmamalıdır. Yapmanız gereken bir işi üç gün içinde bitirirseniz sizde o enerjiyi daha dinamik şekilde ayakta tuttuğunuz için kendinizi çok daha iyi hissedersiniz. Ama üç günlük bir işi 30 güne uzattığınızda hem kendinizi ister istemez daha yorgun; bir türlü bitmek bilmeyen bir işin içindeymiş gibi hissedersiniz ve uzadıkça sıkıntıya neden olur. Burada uygulanacak en iyi formül soğuk suya bir anda atlamaktır. Bir anda dalmak, hiç motivasyonu kaybetmeden, gezegenin enerjilerine teslim olmadan, hızlıca yapılması gerekeni tamamlamak, uzatmamak, bekletmemek, ertelememek. Ertelediğiniz tüm işler, sizin üzerinizde enerjisel anlamda ağırlıklar yapmaktadır. Zihninizde tuttuğunuz bir not defteri gibi yazdığınız; örneğin bir pazartesi günü için şunu yapacağım dediğiniz bir şeyi pazartesi uygulamazsanız salıya bırakırsanız zihiniz yorulur, Salı da yapmayıp çarşambaya geldiğinizde zihniniz biraz daha yorulur. Çünkü sürekli not defterinizde bir uyarı vardır ama siz bir tembellik ve atalet nedeniyle ertelerseniz, rahatsız olursunuz. Ve bu daha da yorgunluğa, yılgınlığa, yerinden kalkamamaya neden olur ve işi yapmanız daha da gecikir. Hem aldığınız verim düşer, hem yorgunluğunuz artar.O yüzden bu tip durumlar pek tavsiye edilen durumlar değildir.

 İşlerinizi daha seri, daha iç dinamiğiniz ayakta bir şekilde ertelemeden, neyi hangi gün için planladıysanız çalışmak için, onu o gün içinde aksatmadan, bozmadan, ertelemeden havaya, sıcağa, soğuğa veya benzeri şeylere bakmadan, planladığınız günlerde uygulayın. Özellikle elinizdeki çalışmaları ertelemeyin, bu gelişmeyi ertelemek demektir ve hem bedende hem ruhta gerçek yorgunluklar yaratacaktır.

 Varlığınızın varoluş yasalarındaki en önemli temel prensibine bakarsak; gelişmek ve geliştirmek olduğu görüldüğünde bu gelişmek denen eylemi ertelemeniz ister istemez gerçek ruhsal yorgunluklara, bedensel zorluklara neden olur. Ve bunu erteleme devam ettikçe şiddeti daha da artar ve giderek derinleşen depresyonlara da neden olabilir. Çünkü ruhunuzun en önemli prensibini yerine getirmemiş oluyorsunuz yani gelişmek ve geliştirmek. O yüzden de ışık işçilerinin tam performansla yaptıkları çalışmalarını ertelememeleri, yapılması gerekeni, yapılması gereken günde yapmaları çok önemlidir İç dinamiklerini yakalamaları, daha seri bir şekilde ayakta durmaları ve çalışmaları kelebek etkisi yaratarak önce kendilerine sonra çevrelerine hiç tahmin edemeyecekleri yararlar sağlar…




İç Dinamik nasıl ayakta tutulur? 

 İç dinamiğin nasıl yakalanabileceğine dair herkes için değişken süreçler olabilir, herkesin iç dinamiğini yakalama ve uygulama süreci farklı olabilir. Hatta çalışma sistemi ve metodu farklı olabilir, buna karışmaya kimsenin hakkı yoktur. Metodlarınızı kendiniz uygulayabilirsiniz, önemli olan sonuçtur. Fakat varlığınızdaki veya grubunuzdaki iç dinamiği nasıl ayakta tutmayı sürdüreceksiniz? Asıl önemli olan konu budur yani enerjiyi ayakta tutmayı sürdürmek ve bu çabayı, bu isteği sürekli kılabilmek. İniş-çıkışlara fazlaca müsaade etmemek, o alanlara, girdaplara kapılmamak ve seri bir şekilde herhangi bir çalışma programını tamamlamak. Ama gezegensel olarak görülüyor ki,İç dinamiklerde problem var, kendini ayakta tutmak da problem var, atalet ve tembellikle ilgili ise hayli yoğun ve karmaşık problemler dizisi var. Gezegenin enerjilerine teslim oluşlar var. Dolayısıyla bir ışık işçisi olarak bunları nasıl yenebiliriz? İç dinamiğimizi verimli tutmak için neler yapabiliriz? Sorusunun gerçek bir iyi niyetle sorulmaya başlaması bile bir başlangıç anlamına gelebilir. İç dinamikleri ayakta tutma çabası, bireysel tekamül planına yani yaşam planına göre teker teker de yapılabilir. Gruplar kendi iç dinamikleri için diledikleri yöntemi de kullanabilirler, isterlerse toplum meditasyon-yoga da yapabilirler. İsterlerse parklarda, bahçelerde Tai-Chi yaparlar… Tıpkı doğu ülkelerinin bazılarında olduğu gibi… İsterlerse çeşitli bireysel gelişim kurs, seminer veya konferanslarına katılabilirler, isterlerse bol bol okuyarak ve uygulama yaparak ayağa kalkarlar.

 İnsan iç dinamiğin alevlendirilmesinin ve onun sabit bir şekilde tutulmasının bugünkü, yarınki hatta gelecekteki yaşamlarına olan yararlarını bir hissedebilse, elindeki yaşam programını uygulamak için ya da uygulamayı öğrenmek için bir an önce harekete geçer. Önümüzdeki dönem öncelikle ışık işçilerinin kendi yaşam programlarına sahip çıkacakları ve o programı çözümlemenin bir yolunu bulacakları bir dönem olacak… Onların yapacakları olumlu ve verimli uygulamalarla da diğerleri önlerine açılan yollardan büyük bir rahatlıkla geçmeyi başarabilecekler.


DUA

Tanrım,

Beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir...
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele...
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver .
Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği,
belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
bir çiceğe bakmak için yavaşlamayı,
güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi ögret...
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini ,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim...
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük o lması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır...
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi...
Tanrım,

Bana değiştirebileceğ im şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğ im şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver...

(HiTiTLERiN M.Ö.2000 YILINDAKİ DUVAR YAZISINDAN ALINMIŞTIR.)

Seattle

1854 yılında A.B.D. Başkanı yazdığı bir mektupla Amerikaya gelen beyaz
göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililer’den toprak istemiş ve bu
isteği kabul edilecek olursa, Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri
bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir.

Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden
alınmış olan Kızılderili Reisi Seattle bir söyleviyle A.B.D. Başkanına yanıt
vermiş ve bu yanıt mektup olarak A.B.D. başkanına gönderilmiştir. Mektubun
aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesinde korunmaktadır.




Halkımın üzerine merhamet gözyaşlari döken şu sonsuz gökyüzü bir gün
değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir.
Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir. Şef Seattle her ne
söylerse, Washington’daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki büyük Şef bize dostluk ve iyilik
dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini
bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığını
biliyoruz.

Merak ediyoruz ki; gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya
da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bir zamanlar
insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının
kabuklu kuru yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve
o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu. Bu toprakların her parçası
halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan
böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları
örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir
parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın
anılarını taşır; biz buna inanırız. Beyazlar için durum böyle değildir.

Bir beyaz, öldükten sonra yıldızlar alemine göç ettiği zaman, doğduğu
toprakları unutur. Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz. Çünkü
kızılderili, gerçek anasının toprak olduğuna inanır. Washington’daki Büyük
Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için büyük bir
fedakarlık olur. Büyük Beyaz Reis, bize rahat yaşayacağımız bir yerin
ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun
çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz. Ama yine de bunun
kolay olmayacağını itiraf ederim. Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır.
Nehirlerin ve ırmakların suyu, bizim için sadece akıp giden su değildir;
atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları size satarsak, bu suların
ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmeniz gerekecek. Biz
nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi
gösterebilecek misiniz kardeşlerimize? Biliyorum, beyaz adam bizim gibi
düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz
adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü
toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istedigini
alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak,
işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki
toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın
kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı
sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda, son
ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir
şey olduğunu anlayacak. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama,
benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su
birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve
doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur? Bir kızılderiliyim ve
anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan
rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanının kokusunu taşıyan ve
yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş meltemleri severiz. Hava önemlidir bizim
için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için
bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın
temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal
olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız
doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son
nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı? Toprak satmamız için yaptığınız
öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir
koşulumuz var: Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara
saygı göstersin.

Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. Yaylalarda cesetleri kokan
binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu
hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir
buffalo’dan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek
için avlardık buffalo’ları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl
yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık
duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün diğer canlıların başına
gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ
vardır. Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir.
Ve bu dünyadaki herşey, bir ailenin fertlerini biribirine bağlayan kan gibi,
ortaktır ve biribirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her
felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı
değil. Aynı Tanrının yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de
anlayacak ve kardeş olduğumuzu farkedecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu
düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile
beyazın farkı yoktur. Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir.
Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu
topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren
Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffalo’larin öldürülüşü, ormanların
yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi. Bir gün bakacaksınız
gökteki kartallar, dağlari örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar
ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün
insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin
başlangıcı olacak.

Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı
sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen,
teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük
Beyaz Şef’in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay
birkaç kez daha doğacak, bir kaç kış daha geçecek. Bu geniş topraklara
yerleşmiş ve mutluluk içinde yaşamış olan neslimiz, daha önce bizden daha
güçlü ve daha umut dolu yaşamış insanlarımızın mezarları başında yas
tutacaklar. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz
dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu
doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama
kesinlikle bir gün gerçekleşecek; Son kızılderili yok olup, kabilemin
hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez
cesedleriyle kaynaşacak. Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda,
bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız
olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur.
Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de,
aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten
seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır. Beyaz
adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler
güçsüz değildir. Ölüm mü dedim? … ! Ölüm diye birşey yoktur ki, sadece dünya
değiştirir insan.

Şef Seattle, 1854

Dip not: Şef Seattle'ın ismi kendi bölgesinde kurulan Seattle şehrine
verilmiştir.