26 Kasım 2010 Cuma

Seattle

1854 yılında A.B.D. Başkanı yazdığı bir mektupla Amerikaya gelen beyaz
göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililer’den toprak istemiş ve bu
isteği kabul edilecek olursa, Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri
bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir.

Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden
alınmış olan Kızılderili Reisi Seattle bir söyleviyle A.B.D. Başkanına yanıt
vermiş ve bu yanıt mektup olarak A.B.D. başkanına gönderilmiştir. Mektubun
aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesinde korunmaktadır.




Halkımın üzerine merhamet gözyaşlari döken şu sonsuz gökyüzü bir gün
değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir.
Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir. Şef Seattle her ne
söylerse, Washington’daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki büyük Şef bize dostluk ve iyilik
dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini
bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığını
biliyoruz.

Merak ediyoruz ki; gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya
da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bir zamanlar
insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının
kabuklu kuru yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve
o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu. Bu toprakların her parçası
halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan
böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları
örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir
parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın
anılarını taşır; biz buna inanırız. Beyazlar için durum böyle değildir.

Bir beyaz, öldükten sonra yıldızlar alemine göç ettiği zaman, doğduğu
toprakları unutur. Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz. Çünkü
kızılderili, gerçek anasının toprak olduğuna inanır. Washington’daki Büyük
Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için büyük bir
fedakarlık olur. Büyük Beyaz Reis, bize rahat yaşayacağımız bir yerin
ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun
çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz. Ama yine de bunun
kolay olmayacağını itiraf ederim. Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır.
Nehirlerin ve ırmakların suyu, bizim için sadece akıp giden su değildir;
atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları size satarsak, bu suların
ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmeniz gerekecek. Biz
nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi
gösterebilecek misiniz kardeşlerimize? Biliyorum, beyaz adam bizim gibi
düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz
adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü
toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istedigini
alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak,
işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki
toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın
kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı
sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda, son
ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir
şey olduğunu anlayacak. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama,
benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su
birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve
doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur? Bir kızılderiliyim ve
anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan
rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanının kokusunu taşıyan ve
yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş meltemleri severiz. Hava önemlidir bizim
için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için
bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın
temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal
olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız
doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son
nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı? Toprak satmamız için yaptığınız
öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir
koşulumuz var: Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara
saygı göstersin.

Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. Yaylalarda cesetleri kokan
binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu
hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir
buffalo’dan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek
için avlardık buffalo’ları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl
yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık
duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün diğer canlıların başına
gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ
vardır. Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir.
Ve bu dünyadaki herşey, bir ailenin fertlerini biribirine bağlayan kan gibi,
ortaktır ve biribirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her
felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı
değil. Aynı Tanrının yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de
anlayacak ve kardeş olduğumuzu farkedecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu
düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile
beyazın farkı yoktur. Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir.
Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu
topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren
Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffalo’larin öldürülüşü, ormanların
yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi. Bir gün bakacaksınız
gökteki kartallar, dağlari örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar
ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün
insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin
başlangıcı olacak.

Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı
sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen,
teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük
Beyaz Şef’in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay
birkaç kez daha doğacak, bir kaç kış daha geçecek. Bu geniş topraklara
yerleşmiş ve mutluluk içinde yaşamış olan neslimiz, daha önce bizden daha
güçlü ve daha umut dolu yaşamış insanlarımızın mezarları başında yas
tutacaklar. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz
dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu
doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama
kesinlikle bir gün gerçekleşecek; Son kızılderili yok olup, kabilemin
hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez
cesedleriyle kaynaşacak. Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda,
bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız
olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur.
Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de,
aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten
seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır. Beyaz
adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler
güçsüz değildir. Ölüm mü dedim? … ! Ölüm diye birşey yoktur ki, sadece dünya
değiştirir insan.

Şef Seattle, 1854

Dip not: Şef Seattle'ın ismi kendi bölgesinde kurulan Seattle şehrine
verilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder